Eruh’ta Adliye baskını oldu, 60 civarında silaha el kondu. Kaymakamın evi basıldı. HRK’nin kuruluş bildirisi cami hoparlöründen okundu. Çok yoğun bir bildiri dağıtımı ve afişleme oldu.
HABER MERKEZİ – PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Kürt gerillasının, Kürdistan’ın bütün dağlarında direndiğini belirtti ve ekledi: ‘’Kenan Evren, bize 72 saat süre biçti ama 34 yıl geçti, Kenan Evren’in kemikleri bile çürümüştür. Gerilla Kürdistan’ın dört parçasında direniyor.’’ Söyleşimizin ikinci bölümünde Duran Kalkan, Eruh ve Şemdinli eylemlerini askeri ve siyasi sonuçlarını anlattı. Şemdinli baskının komutanı Abdullah Ekinci (Gözlüklü Ali) hakkında önemli ayrıntılar açıklayan Kalkan, Kürdistan’daki ilk kadın gerilla birliklerinin nasıl örgütlendiğini ve ilk kadın gerillaları anlattı.
Eruh-Şemdinli baskını değerlendirildiğinde Türk tarafı hep, ‘’Eruh-Şemdinli baskını ciddiye alınmadığından’’ bahseder. Gerçekten böyle miydi?
Bu görüş doğru değildir. Sadece 15 Ağustos Gerilla Hamlesi karşısında başarısız kalmış, yenik düşmüş bir ruh halinin kendisine gerekçe aramasını ifade ediyor. Ne sonuç çıkarılıyor? ‘Aslında Kürt gerillası güçlü, başarılı, etkili değildi de biz ciddiye almadık, üzerine gitmedik, onun için eylemler sürdü bu hale geldi’ anlamına geliyor ki, bu külliyen yalandır, tümüyle yanlıştır. Öyle bir şey kesinlikle yoktur. Bu yenilmiş ruh halinin hala kendini yenilmemiş gibi, güçlü gibi gösterme çabasından başka bir değildir. Boş bir çabadır. Derler ya, “yenilen pehlivan güreşe doymazmış.” Türk ordusu, Türk devleti, Türk milliyetçiliği şimdi buna benziyor. Aslında 34 yıldır Kürt gerillası karşısında defalarca yenilmiş, ama o hala ‘ben yenilmedim’ diyor. ‘Ben başarılıyım’ diyor. ‘Türk ordusu başarı kazanmış da siyasetçiler kazanmamış’ diyorlar. Hatta ‘biz ciddiye almadık da böyle oldu’ demeye getiriyorlar. Ne alakası var. 34 yıldır devletin ve toplumun bütün imkanları bu gerillayı yok etmek için seferber ediliyor.
Kenan Evren “24 saatte bitireceğini” söyledi. “42 saat, 72 saat” dedi. “Güneş Operasyonu” diye planlar yapıldı. Kesin zaman verdi, topluma ve kamuoyuna taahhütte bulundu. “Bunu bitireceğiz, kılıç artıklarıdır” dedi, ama 34 yıl geçti, Kenan Evren’in kemikleri bile çürümüştür, ama Kürt gerillası ayakta, Kürdistan’ın bütün dağlarında, dört bir yanında direniyor. Dört parça Kürdistan’da direniyor. DAİŞ faşizmine karşı insanlığı koruyan bir hareket haline geldi. Bu gerçekleri görmemiz gerekiyor.
Onun için öyle bir ciddi alınmadı diye bir şey yoktur. Çok büyük bir düzeyde ciddiye aldılar. Turgut Özal dönemin başbakanı olarak tatildeydi; tatili bıraktı ve derhal Ankara’ya geldi. Toplantı üstüne toplantı yaptılar, planlama da bulundular ve o zamandan bir yandan büyük tehditlerde bulunurken, diğer yandan da toplumu rahatlatmak için de güya çok ciddiye alınacak bir durum yokmuş gibi göstermek istediler. Özal tekrar tatile döndü, ama Kenan Evren’de ordunun başına geçti ve Şemdinli’ye kadar geldi. Güya orduyu kurtarmak, ona karşı eylem yapan gerillayı sindirmek için ezmek için geldi. Ama Kenan Evren geri dönerken gerilla Kenan Evren’i de vurdu. Ciddiye almamışsa Şemdinli’de ne geziyordu. Arkasından Eruh’a kadar bile gitti. Hakkari’den, Van’dan, Amed’den hiç çıkmadılar. Maden ciddiye almıyorlardı, önemsemiyorlardı, cunta şefi Botan’da günlerce neden gezdi, ne aradı? Dolayısıyla onların hiçbirisi doğru değildir, gerçeği ifade etmiyor. Yenilgili ruh halinin kendine gerekçe aramasından başka bir şey değildir.
Aslında Eruh baskınıyla epey bilgi sahibiyiz. Ancak Şemdinli eylemi biraz Eruh’un gölgesinde kaldı. Eruh ile Şemdinli eylemlerini değerlendirebilir misiniz? Benzerlikleri, farklılıkları neydi?
Aslında gerçekte öyle bir durum yoktur. Eruh öne çıktı, Şemdinli eylemleri geride kaldı gibi bir durum söz konusu değildir. Fakat pratikte gerçekten biraz benzer bir durum oldu. O biraz da eylemleri gerçekleştiren birliklerin komuta durumundan kaynaklandı. Eruh eylemini yapan “14 Temmuz Silahlı Propaganda Birliği”nin komutanı Agit (Mahsum Korkmaz) yoldaştı. 28 Mart 1986’da Gabar’da çatışmada şehit düştü. Dolayısıyla bu şehadet durumu, Agit yoldaşın etkinliği Eruh eylemleri üzerinde bir yoğunlaşmayı getirdi. Şemdinli eylemini yapan, “21 Mart Silahlı Propaganda Birliği”nin komutanı (Abdullah Ekinci) Gözlüklü Ali yoldaştı. Bu yoldaşta 84-85 yılları boyunca gerçekten de kahramanca mücadele yürüttü. 84’te Hakkari’de, 85’te Garzan’a kadar giden ve sayısız eylem yapan gerilla birliğinin komutanı oldu.
Fakat sonuçta tartışmalar içerisinde özellikle tasfiyeci güçlerin bunaltıcı etkisi altında intihar etmesi, hem kendisinin hem de Şemdinli eyleminin biraz geri planda kalmasına yol açmıştı. Oldukça hassas çok duygusal bir insandı. Tasfiyeciliğin gerillayı engellemek için geliştirdiği tartışmalar, söylemlere dayanamadı. Bunu çok iyi biliyoruz. Belirtilen geride kalma durumu buradan kaynaklandı. O nedenle aslında gerçekte öyle bir durum yoktur. Ama bazı farklılıkları vardır. Ortak planlamayla yapılan eylemlerdi, ama Eruh’ta planın bazı bölümleri, Şemdinli’de ise başka bölümleri öne çıktı, uygulandı. Örneğin Eruh’ta Adliye baskını oldu, 60 civarında silaha el kondu. Kaymakamın evi basıldı. HRK’nin kuruluş bildirisi cami hoparlöründen okundu. Çok yoğun bir bildiri dağıtımı ve afişleme oldu.
Şemdinli’de durum bundan biraz farklıydı. Şemdinli’de de bildiri dağıtımı, afişleme biraz sınırlı kaldı. Adliye baskını, silaha el koyma olmadı. Ama karakol ve karakol lojmanları vuruldu. Hem komuta kademesi hem de askeri güçler darbe yediler. Türk ordusu askeri bakımdan Şemdinli’de daha fazla kayıp verdi. Şimdi hatırlayamıyorum üç değişik rütbede komuta ölmüştü. Üç ya da dört tanesi de yaralanmıştı. Bir çok Harpici güllesi bizzat karakola, lojmanlarına vurulmuştu. Askeri boyut, çatışmalı boyut Şemdinli’de daha öndeydi.
Eruh’un karakol birliği tesadüf o gün araziye çıkmış, başka alanlara arazide operasyona gitmiş. Dolayısıyla karakolda sadece bir asker yaralandı. Eruh birliği rahatlıkla karakolu ele geçirdi. Orada çatışma yerine daha fazla propaganda ve silahlı soygun öne çıktı. Önemliydi, 60 silaha el koymak çok çok önemliydi. Aynı bildiriyi dağıttılar, aynı afişleri astılar, orduyu hedefleyen eylemler yaptılar. Bunlar birlikte gerçekleşti. Fakat Eruh daha yaygın bildiri dağıttı, afiş astı, bu bildiriyi cami hoparlöründen okudu, bunun da propaganda etkisi çok oldu. Şemdinli’de bu biraz az oldu. Diğer yandan Şemdinli daha çok askeri darbe vurdu. Eruh ise silahlara el koydu. Şemdinli’de silahlara el koyma olamadı. Bunların hepsi planlama dahilinde olan pratiklerdi. Artık alanlara göre yapabildikleri kadar yaptılar.
Genelde üç yerde eylemin yapılması öngörüldü, eylem iki yerde yapıldı. Biri yapılmadı, üçte iki başarı oldu. Gerçekleştirilmek üzere eylemlerin 5-6 parçası vardı, tek bir eylem değildi. Genel de Eruh ve Şemdinli’de de üçte ikisi yapıldı. Planlananın üçte biri sınırlı kaldı, yapılamadı. Bu anlamda da bir düzeyde başarıyı ifade ediyorlar.
Böyle ele almak değerlendirmek daha önemlidir. Eruh ve Şemdinli eylemleri olarak değerlendiriyorlar. Biraz Eruh herhalde orta yerdedir. Botan, Mardin, daha geniş bir saha kuzeyde daha çok yayıldı. Daha çok araştıran, inceleyenler oldu. Şemdinli bir uç olunca, Türkiye’den kuzeyden Şemdinli’yi anlamak ve öğrenmek için gelişler, araştırmalar biraz zayıf kaldı. Fakat bazı kitapların yazıldığını biliyoruz. Daha çok araştırma-inceleme yapıldı, yapılabilir de. Birbirlerinden farkı yoktur, bir bütündürler kopartılamazlar.
Şemdinli komutanı Gözlüklü Ali
Şemdinli eyleminin komutanı (Abdullah Ekinci) Gözlüklü Ali yoldaştı. 84-85 yılları boyunca kahramanca bir mücadele yürüttü. 84’te Hakkari’de, 85’te Garzan’a kadar giden ve sayısız eylem yapan gerilla birliğinin komutanı oldu. 84 Şemdinli eylemlerinden sonra Kenan Evren’in birliğini vuran da Gözlüklü Ali’nin birliğiydi.
Şemdinli eyleminin komutan Abdullah Ekinci (Gözlüklü Ali) şimdiye kadar çok az sözü edilen bir komutan. Gözlüklü Ali’yi anlatabilir misiniz?
Abdullah Ekinci arkadaş belirttiğim nedenle çok öne çıkmadı, incelenmedi, tartışılmadı. Bu da anlaşılır ve doğal bir durumdu. Yani öyle yapmamalıydı. Ne olursa olsun, tasfiyeci saldırılara göğüs germeliydi, dar duygusal yaklaşmamalıydı. Militanlık, Apocu militanlık, gerilla komutanlığı kesinlikle bunu gerektiriyordu. Dar, duygusal yaklaşım parti militanlığı açısından, gerilla komutanlığı açısından iyi değildir, doğru değildir. Fakat öyle bir durumda kaldı. Sonuçta intihar etme gibi bir durum yaşandı. Bu durum doğal olarak, neden böyle oldu diye, bir süre nedenlerinin araştırmasını gerektirdi, soruşturma oldu. Açığa çıktı ki, tasfiyeci bunaltma bunu yapıyor, herhangi başka bir neden yoktur. O nedenle itibarı iade edildi, şehit kabul edildi, ilan edildi. Fakat bütün bu süreçler elbette ki, çatışmada şehit düşen Agit yoldaş gibi değerlendirilmesini engelledi. Bu da açık ve anlaşılır bir durum oldu, doğal bir durum oldu. Bir eksiklik gösterildi, onun sonucunda ortaya çıktı.
Bu neden böyle oldu? Abdullah Ekinci yoldaş çok duygusal ve duyarlı bir insandı. Bingöllüdür. Ekinci ailesindendir, tanınıyorlar, yurtsever bir çevredir. Uzun boylu ve heybetli bir fiziki duruşu vardı. Üniversite okumuştu, gerçekten de keskin bir zekası vardı. Askeri hakimiyeti yetkindi, gücü yönetmede, manevra yaptırmada, üstlendirmede, mevzilendirmede gerçekten de oldukça hakim, güçlü, düşman saldırılarını boşa çıkartabilecek önemli bir karakteri vardı. Fakat belirttiğim gibi aşırı duygusal bir yanı vardı.
Bu duygusallık 1978 yılı sonu, 79 başında Maraş Katliamı ardından, Amed’de Kürdistan’da sıkıyönetim ilan edildiği süreçte bir on günlük tutuklanması olayından sonra daha fazla gelişti. O zaman Siverek direnişine katılmak üzere görevlendiriliyordu. Amed, Urfa hattına geçiyordu, o geçiş sürecinde ilk sıkıyönetim geldiğinde bir aramaya denk geliyor ve tutuklanıyor. Aile çevreleri vardı, kendisinin de herhangi bir şeyi yoktu, sanırım kimliği üzerinde değildir, böyle çok basit bir nedenle tutuklanmıştı. Aile çevresi müdahale ettiler ve on gün sonra bırakıldı. Bunu hep kendisine sorun yaptı. Yani sıkıyönetim vardı, askeri cunta gelmişti, ‘beni düşman bıraktı, acaba parti bana ne diyor, beni nasıl değerlendiriyor, bu bırakılma nedenini bir zayıflık olarak görüyor mu, görmüyor mu’ bu durumu hep sorun yaptı. Bu konuda böyle bir şey yok diye kendisiyle bir çok kez konuşuldu, tartışıldı. Ama o hassas ve duygusal yaklaşımı bunu her zaman böyle kendi içinde saklı ve sorun olarak tutan ve duygusallığını artıran bir durum oldu. Sanıyorum tasfiyeciler de bunu biliyorlardı. Bu yönünden tutarak üzerine gittiler. Bu durumu kendilerine göre yeniden alevlendirdiler, yalan yanlış şeylerle ‘örgüt şöyle değerlendiriyor’ diyerek gerçek olmayan sözlerle bir baskı oluşturdular. O bu durumu ortaya çıkardı, yoksa pratiği çok başarılıydı.
3. Kongreye gitmişti, oldukça coşkuluydu, neşeliydi. Kongre alanına ben kendim gönderdim. Günlerce birlikte kaldıktan sonra gidiş yaptı. O dönemde en başarılı olan, dolayısıyla en çok coşku ve heyecan taşıyan arkadaşlardan bir tanesiydi. Öyle hiçbir farklı bir durumu yoktu. Çünkü 84 Şemdinli eylemlerinden sonra Kenan Evren’in birliğini vuran da onun birliğiydi. Hakkari’de bir çok eylem yaptı. 85 yılı baharında da Garzan Birliği dediğimiz, komuta merkezinden darbe yiyince Garzan’da böyle zayıflama durumu ortaya çıkıp ne olduğu bilinmez bir durum gündeme gelince, bu durumu araştırmak ve orayı yeniden örgütlemek üzere görev ve sorumluluk üstlendi. Orayı hiç tanımıyordu. Haftanin’den bir birlikle yola çıktı, Garzan’a kadar gitti. 3-4 eylem yaptı. Garzan güçlerini toparladı, orayı yeniden örgütledi. Kasım sonu Aralık’ta tekrar Güney Kürdistan’a başarıyla geçti. Nusret Aslan denen adam onun birliğindeydi. Şirvan’a geçince kaçtı düşmana karakola teslim oldu, karakol ordusunu Abdullah Ekinci yoldaşın birliğinin üzerine getirdi. Onların haberi yoktu, onlar keşfe gittiklerini sanıyorlar. O ise teslim olup düşmanı getirmişti. Bu kadar baskın yemelerine rağmen, çatışmaya girdiler, karakolun yüzbaşısını o birlik vurdu, hiç kayıp vermeden, yaralı bile vermeden çıktı yoluna devam etti gitti. Bu denli önemli askeri başarılar olan bir arkadaştı. Garzan’da da yapması gerekenleri yaptı.
Abdullah arkadaş sonu öyle olmamalıydı. Daha çok şey yapabilirdi. Duygusal, dar yaklaşmasaydı, bu askeri dayanıklılığı, mücadeleyi, ideolojik, psikolojik dayanıklıkla da birleştirse böyle yürüyebilseydi, tabii daha büyük savaşlar yapar, daha büyük zaferler kazanırdı. Buna gücü vardı. Böyle bir formasyonu kesinlikle vardı. Oldukça bilinçliydi, ikna ediciydi, keskin bir zekası vardı. Teorik kavrayışı güçlü, ideolojik duruşu çok sağlamdı. Böylece 15 Ağustos Kahramanlık Atılımının gerçekten de en çok mücadele eden, çaba harcayan öncü militanlarından oldu. 83-84-85 gibi üç yıl boyunca hiç durmadan, kış-yaz bu kahramanlık atılımının gelişimi için çalıştı ve önemli katkıları oldu. Bu vesileyle hem Eruh eyleminin komutanı Agit yoldaşı, hem de Şemdinli eyleminin komutanı Abdullah Ekinci yoldaşı saygı ve minnetle anıyorum. Önderlik çizgisini hayata geçiren 15 Ağustos Kahramanlık Atılımının, Gerilla Atılımının yaratıcısı olan bu iki yurtsever, devrimci, cesur, fedakar insanların anısını yaşatma, amaçlarını başarma, izlerinde yürüme sözümü bu vesileyle bir kere daha yineliyorum.
İlk kadın gerillalar
15 Ağustos’tan hemen sonra Botan’a geçen ilk grup içerisinde bir kadın birimi de yer aldı. Havva arkadaş (Hanım Yaverkaya) bu ilk geçen birliğin içindeydi. Eruh’a kadar gitti. Eruh’ta komuta görevini üstlendi.
Eruh-Şemdinli baskınlarında kadın gerillalar yoktu. Ama aynı dönemlerde kadın gerillaların olduğunu biliyoruz. O süreçte gerillada kadının yapısı nasıldı? Kimler vardı? Hangi eylemlerde öne çıktılar?
Kadın arkadaşların çalışmaları ve parti mücadelesine katılımı biliniyor. Ankara’daki ideolojik grup döneminde Fatma ve çevresinde küçük bir kadın grubu vardı. 1976 ve başından itibaren ideolojik grubun Kuzey Kürdistan’a taşırılması sürecinde, daha çok hedef lise gençliğiydi. Bu anlamda erkek öğrenciler sayı olarak daha çok katıldılar, ama Ankara’daki durumu aşan oranda kadın katılımı başta Dersim olmak üzere Kürdistan’ın birçok alanında gerçekleşti. Mesela Sara arkadaş ilk katılan kesimlerden oldu. Dersim hattında, Bingöl hattında, Muş çevresinde katılımlar oldu. Serhat hattında katılımlar oldu. Maraş, Antep, Pazarcık hattında daha fazla katılımlar oldu. Bu giderek, Amed, Mardin, Orta Alana yani Kürdistan’ın orta bölgelerine de yayıldı. Yani farklı görevlerde üstlendiler, daha o dönemden kadın güçleri, ama kadın içerisinde eğitim ve örgütleme görevleri de üstlendi ve yürüttüler. Hilvan Direnişinde kadınlar etkili rol oynadılar. Düre ana, Hilvan Direnişinin en önde gelen militanıydı. Havva arkadaşın annesiydi. Bunu herkes biliyor. Çok önemli bir yeri oldu ve önemli bir rol oynadı.
12 Eylül darbesinden sonra yurtdışına çekilip gerilla hazırlıklarının yapıldığı süreçte de yurtdışına çekilen ve hazırlık çalışmalarına katılan önemli bir kadın grubu vardı. Bir bölümü yakalanmıştı, cezaevindeydi. İşte Sara arkadaşlar yakalandılar. Onlar cezaevinde direnen PKK militanlığının kadın kolu oldular. Yurtdışındaki hazırlıklara da önemli bir kadın grubu katıldı. 25-30 civarında bir toplam vardı. Öyle parça parça gelindi, hepsi birden olmadı. Hem gerilla eğitimi gördüler, hem farklı çalışmalarda bulundular. Yurtdışında da basın çalışmalarında yer aldılar. Avrupa çalışmalarına da katıldılar, orada yer aldılar.
82 Eylül’ünden sonra ülkeye dönüşler olduğunda ilk sınırdan geçip giden gruplar içerisinde kadın yoldaşlar olmadılar. Erkek yoldaşlardan oluşan gruplardı.
Kadın yoldaşlar 83 güzünden itibaren Kürdistan’a ülkeye geriye dönüş yaptılar. Xinere-Lolan hattında özgün kamp kurdular. 83-84 kışında orada kaldılar. 84 baharında bir kamp Behdinan’da kuruldu orada oldular. Sınırın Güney hattına geldikleri için Kuzey’e geçiş biraz zaman aldı. Diğer sınırdan geçen birliklerin bir kesimi doğrudan Botan’a geçtiler, orada köyler arasında çalışmalar yürüttüler. Onlar içerisinde kadın gücü olamadı. Dolayısıyla 84 ortasında 15 Ağustos eylemi örgütlenirken Kuzey’deki güç içerisinde henüz kadın gücü yoktu. Sınırın Güney hattında bugün Medya Savunma Alanları olarak ifade ettiğimiz bölgelerde kadın gerillalar vardı. O sahadaki eğitim ve örgütleme çalışmalarına katılıyorlardı. Kendi kampları vardı. Eğitim görüyorlardı.
15 Ağustos eylemleri gerçekleştikten hemen sonra ilk grup güneyden Botan’a geçen ilk grup içerisinde bir kadın birimi de yer aldı. Örneğin Havva arkadaş yani (Hanım Yaverkaya) bu ilk geçen birliğin içindeydi. Eruh’a kadar gitti. Eruh’taki yerel birliğin komutanı şehit düşünce komuta görevini üstlendi. Hem kadın hem erkeklerden oluşan karma yerel birliğin komutanı oldu. Eruh’taki çatışmada şehit düştü. Önemli bir rol oynadı. Annesinin Hilvan Direnişinde oynadığı rolü devam ettirdi ve gerillaya taşırdı ve gerçekten de o çizgiyi sürdürdü, hep saygıyla minnetle anmak lazım.
Ardından sınır üzerindeki birliklerde kadın arkadaşlar yer aldılar. Daha çok 85’ten itibaren hem Hakkari, Van hem de Şırnak hattında gerilla güçleri yoğunlaşıp eylemleri artırınca o birlikler içerisinde bir çoğunda kadın birimi yer aldı. Temel birliklerde bir kadın timi bulunuyordu, 2 kişi ya da 3 kişi bazen 4-5 kişiye de çıktı. Örneğin 85’in Ağustos’undan sonra Botan’da genel bir devrimci operasyon yürüten Agit arkadaş komutasındaki birlik içerisinde 4 ya da 5 arkadaş vardı. O eylemlerin büyük kısmında yer aldılar. Habur üzerinde karakolu kaldırma eylemine doğrudan katıldılar. Çünkü birlik tümden katılmıştı. 85 baharında ve güzünde şehit düşen arkadaşlar oldu. Yanlış hatırlamıyorsam Mayıs veya Haziran olabilir, Çiçek arkadaş Besta’da şehit düştü. Ekim ayında Saadet arkadaşlar Cudi-Besta’da pusuya düşüp şehit düştüler. Onun dışında gerilla içerisinde ise devam etti, 86-87 süreçlerinde kadın güçleri hep yer aldılar. Şimdi hatırlamak zor ama çok sayıda arkadaş vardı. Leyla arkadaş vardı. Ayşe arkadaş vardı. Mahmut Baksi’nin kız kardeşi (Lamia Baksi) Avrupa’dan gelmişti. O da Botan’daki eyleme katıldı. Önemli bir yoğunlaşma 85’ten itibaren oldu. Ondan sonra hiç azalmadı, eksilmedi. Daha fazla, giderek sayısı artan bir oranda oldu. Sakine arkadaş var. O dönemlerde katılan kadın arkadaşlardan bir tanesiydi. Hangi eylemler nasıl gelişti, Sakine arkadaş daha iyi bilebilir. Yine o dönemde savaşa katılan arkadaşlar var, Gürcan arkadaşlar vardı. O arkadaşlar daha fazla somut durumu bilebilirler.
Kaynak: Yeni Özgür Politika