PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, 15 Ağustos Atılımı’nın yıl dönümü vesilesiyle bir yazı kaleme aldı. Karayılan, makalede, “15 Ağustos Atılımı Kürdistan’da önemli bir başlangıcı geliştiren milattır” vurgusunda bulundu.
HABER MERKEZİ – PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, 15 Ağustos’un tarihi önemini ve sonrasındaki gelişmeleri anlatarak, 45 yıla ulaşan bir mücadele ve savaş tecrübesiyle sömürgeciliğe karşı zafer kazanılacağını belirtti.
Karayılan’ın makalesi şöyle: Kürt halkı ve Kürdistan uçurumun, yok oluşun eşiğindeydi. Zaten asimilasyon ve soykırım siyaseti başta Bakurê Kurdistan’nda olmak üzere diğer parçalarda da geliştirilmişti. 1975’te Başûrê Kurdistan’nda Barzani hareketinin kırılması ve sonrasında Türkiye’de gelişen 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesinin zindanlarda ve dışarıda yürüttüğü zulüm, Türkiye ve Kürdistan toplumunu sessizleştirmişti. İnsanlar kendi evlerinde dahi birbirleriyle Kürtçe konuşamıyordu. Kürdistan’da böylesi bir baskı ve zulüm vardı. Zindanlardaki işkenceler sistematik ve insanlık dışıydı. Düşman baskı ve zora dayalı uygulamalarla bütün Kürdistan’ı bir zindana çevirmişti. Toplumda büyük bir umutsuzluk gelişmişti.
Zifiri karanlığa karşı
İşte Amed zindandaki yoldaşlar bu zifiri karanlığa ve umutsuzluğa karşı sonuna kadar direndiler. O süreçte tüm sindirilmişlik ve işkencelere rağmen Mazlum Doğan arkadaş, büyük Newroz eylemini gerçekleştirdi. Ondan sonra tarihe Dörtlerin Ateşi olarak geçen Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner arkadaşların eylemi var. Hep birlikte bedenlerini ateşe vererek “Ateşi söndürmeyin, gürleştirin, bu bir direniş ateşidir” diye haykırışları var. Bedenlerini yanan birer meşaleye dönüştürerek o zifiri karanlık ve umutsuzluktan bir çıkış yaratabildiler. Çünkü o koşullarda arkadaşların elinde başka hiçbir imkan yoktu. Kendi bedenlerini birer direniş kalesine dönüştürdüler. Onlardan sonra da 14 Temmuz direnişçileri Kemal Pir, M.Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek yoldaşların Büyük Ölüm Orucu eylemi gerçekleşti. Zindan direnişinin zirvesi olan bu eylemsellik halkımız ve Hareketimiz adına içeride ve dışarıda büyük bir çıkış oldu.
Ülkeye dönüşte ısrar
Aynı süreçte Önder Apo ülkeye dönüş gruplarını hazırlıyordu. Ülkeye geri dönüşlerin yapılabilmesi için faşist darbe ortamında ne bir ilişki kalmıştı, ne de bir imkan. İçimizde ve dışımızda birileri tarafından dillerinden “Kürdistan’a dönüş ölümdür, geri dönüşün olmaması gerekir, kim Hakkari’ye giderse tabutu gelir” söylemlerine karşı Önderlik ülkeye dönüşte ısrar etti. O süreçte Önderliğe en çok yardım eden, Önderliği pratikleriyle tamamlayan arkadaşlar gerçekten de zindandaki yoldaşlardı. Zindandaki arkadaşlar görkemli eylemleriyle öncülük yapınca, Önderlik, “Mazlum Doğan elimizdeki zincirleri söktü. Bizim için şehadetin yolunu açtı. Artık biz şehit düşsek de bu fedailik ve şehadet yolu açılmıştır. Mutlaka ülkeye dönüşün gerçekleşmesi gerekiyor. Eğer dönüş olmaz ve şehitlerin anısına sahip çıkılmazsa biz insanlıktan çıkarız” dedi. Bu yüzden Önder Apo birçok değerlendirmesinde “15 Ağustos bir insanlık atılımıdır, insanlığa sahip çıkmadır” dedi. Vicdan sahibi ve insanlığına sahip çıkmak isteyenlerin, bu topraklarda yaşanan baskı ve zulme sessiz kalması mümkün değildi ve mutlaka bir şeylerin yapılması gerekiyordu. Büyük 15 Ağustos Atılımı bu duygu ortamı ve şartlarda gelişti.
Bitmeyen 72 saat
15 Ağustos Atılımı Eruh ve Şemdinli’de gerçekleştiğinde Türkiye ve dünya basınında yankı uyandırdı ve büyük bir gündem oluşturdu. O zaman Türkiye’nin başında darbeci Kenan Evren vardı. Eylem sonrasında “Kim ki bu suçu işlemişse hangi deliğe girmişse, hangi taşın altına saklanmışsa, askerlerimiz 72 saat içerisinde kulaklarından tutup adaletin önüne çıkaracaktır” dedi. Kenan Evren böyle demişti ve o 72 saat hala devam ediyor. 72 saat normalde üç gün eder, fakat 35 yıl oldu. Hala da PKK’yi bitirme naraları atıyorlar.
Umut ve inanç dirildi
Bizim dışımızdaki bazı Kürt örgütleri, sol partiler ve kendilerini o dönemde en değme komünist olarak adlandıran ve bütün sol güçlerden sorumlu görenler bir bildiri yazıp “bu atılım sorumsuzca bir eylemdir” dediler. Zaten reformistler daha atılım öncesinde “Şeyh Sait iki jandarma öldürdü Kürdistan’ın yarısı gitti. Şimdi siz karakol basacaksınız, geriye kalan Kürdistan’da ortadan kaldırılır” diyorlardı.
Bu düzeyde bir inançsızlık ve karşıtlığa rağmen gerçekleştirilen atılım halkımız için bir güneş gibi doğdu, umut ve inanç kaynağı oldu. Yani düşmanın o baskısı ve sömürüsü altında olan halkımız, bu atılımı duyduğunda kendine gelerek büyük bir moral ve güç aldı. Bu şekilde başta Botan halkı olmak üzere, Kürdistan’daki tüm halkımızda kırılmış olan umut ve inanç tekrardan dirildi. Halkımız üzerine sömürgecilik tarafından serpilen o ölü toprağı temizlendi. 15 Ağustos, Kürt halkının dirilişinin sembolü, miladı oldu. Bu nedenle halkımız bu günü Diriliş Bayramı olarak büyük bir coşku ve heyecanla kutlamaktadır.
Gerillanın yenilmez gücü
1984 sonrasındaki süreç de kolay olmadı, düşmanın çok yoğun yönelimleri oldu, şehadetlerimiz gelişti. Ancak halk, düşmanın bu kadar yoğun saldırısına rağmen yine de gerilla gücünü yenemediğini gördü. Gerilla gücü, eski klasik isyan dönemlerindeki gibi bir Kürt gücü değildi. Defalarca “artık gerilla kalmadı” denilmesine rağmen arkadaşlar bir süre sonra çıkıp eylem yaptığında bunu gören halk şaşırıyordu. Artık öyle oldu ki, halkımız içerisinde gerilla efsaneleşti ve halkımız gerillada özgürlük ve kurtuluş umudunu gördü. Gerilla, Kürt halkının gözünde yenilmez bir güç olarak bir sembol haline geldi. Bizim yeniden doğuş dediğimiz diriliş bu şekilde gerçekleşti. Biz “Vejin” diyoruz ya, 15 Ağustos Atılımı bu şekilde toplumsal bir gerçeğe dönüştü ve bu nedenle bugün Diriliş Bayramı olarak kutlanıyor.
Halk serîhildanları başladı
Halkımız bu temelde ilk defa 1989’un sonlarında ve 1990’ların başında kitle halinde harekete geçti. Halk gerilla cenazelerini törenle karşılamak için düşmana karşı ayağa kalkıp günlerce kitleler halinde yürüdü. Bu şekilde Kuzey Kürdistan’da halk serîhildanları başladı. Gerillada umudu ve zaferi gören halk da ayağa kalktı. Kürdistan’daki serhildanlar öyle kolay bir biçimde gelişmedi. Halk gördü ki gerilla fedaidir, büyük bir orduya karşı canı pahasına savaşıyor ve bu savaştan sonuç alıyor. Gerillanın bu direnişinden etkilenen halkta da fedai bir ruh gelişti. İşte bu, 15 Ağustos’un Kürt halkında yarattığı direniş ruhudur. Biz 15 Ağustos’u Diriliş Devrimi olarak adlandırıp değerlendirdiğimizde, bunu sırf kendimizi övme ya da propaganda amaçlı söylemiyoruz. Bu bir hakikattir. Zindan direnişi ve gerilla öncülüğünde gelişen bu Diriliş Atılımı Kürdistan’da bitmez umudu, sarsılmaz kararlılığı ve sonsuz inancı geliştirdi.
Bakur, Başûr’u da etkiledi
Bakur’daki serîhildanlardan etkilenen Başûr’daki halkımız Saddam rejimi biraz zayıflayınca 5 Mart 1991’de Ranya’da serîhildana kalktı. Ardından bu serîhildan ruhu, Süleymaniye’ye ve çok kısa bir sürede Başûrê Kurdistan’ın tamamına yayıldı. Gelişen bu serîhildanın Bakurê Kurdistan’da gerçekleşen 15 Ağustos Atılımı’yla birebir bağı vardır. Bazı kesimler iç içe gelişip birbirleriyle sıkı bir bağ halinde olan bu gelişmeleri birbirinden ayırmak, farklıymış gibi göstermek istiyor. Bu yaklaşım kesinlikle doğru olmayıp, aksine Bakur’da yaşanan bu devrimsel çıkışların, Başûr’daki halkımızı da fazlasıyla etkilediği aşikardır. 15 Ağustos Atılımı, Rojava, Başûr ve Rojhilat’ı da derinden etkilemiştir. 1990’lardan itibaren 15 Ağustos Atılımı’nın karakteri tamamen ulusallaşmış ve Kürt halkı için yeni gelişmeleri yaratacak bir başlangıç anlamı taşımıştır.
Rojava Devrimi’ne uzanan karakteri
Mücadelemizin ulusal yönleri elbette ki vardır, fakat karakteri sadece bununla sınırlı değildir. Mücadelemiz tüm bölge halklarının eşitliğini ve özgürlüğünü amaç bilen bir davadır. Önderliğin ilk çıkışı Türk halkından olan Kemal Pir ve Haki Karer arkadaşlarladır. Ortadoğu’daki ilk adımları Filistin’de Arap halkı ve örgütleriyle kurduğu ilişkilerledir. Filistinli Arap halkımızdan ilk başlarda çok destek aldık. Hareketimizin tüm bölge halklarını kapsayan yaklaşımı, daha o zamanlarda ön plandaydı ve ideolojik bir ilkemizdi. Bu düşünce yapısı Önderlik şahsında İmralı’da daha da derinleşti ve kadın özgürlükçü demokratik, ekolojik yaşam paradigması ile demokratik ulus perspektifi somut hale geldi. Bu paradigmayla yürütülen mücadelenin bir sonucu olarak, bugün Rojava’da halkların devrimi gerçekleşti. Rojava Devrimi sadece Rojavalı Kürtlerin değil, Kuzey Suriye somutunda tüm Suriye’nin ve Ortadoğu’nun devrimi haline gelmiştir. Sadece Ortadoğu’da değil, dünyanın her yerindeki sol ve sosyalistleri heyecanlandıran, kendisine çeken demokrasi ve özgürlüğün yeni vahasıdır.
Küresel ve bölgesel korku
Fakat hem küresel hegemonik sistem güçleri, hem de bölgedeki statükocu devletler Kürt halkı öncülüğünde gelişen bu özgürlük ve demokrasi iradesinden, sistem alternatifinden oldukça korkmaktadır. Hegemonik güçler alternatifsiz olduklarından dolayı her ne kadar Rojava’da Kürtlerle ilişkiye geçmiş olsalar da hegemonik güçlerin hala bu hareketin devriminden korktukları ayan beyan ortadadır. Yine statükocu işgalci devletlerin aynı korkularla Kürtlere ve hareketimize olan karşıtlığı ve düşmanlığı devam etmektedir. Sanki her yerdeki Kürtler üzerine tapuluymuş gibi hareket eden faşist Türk devletinin Kürdistan’ın üç parçasında geliştirdiği işgalciliğe, vahşete ve Kürt soykırımına küresel sermaye güçleri ses çıkartmamaktadır. AKP-MHP faşist iktidar kliği ile çelişkileri olsa da T.C’nin tunç kanunu olan Kürt soykırımı politikalarına karşı hiçbir refleks ve itirazları yoktur. Efrîn’de de gördüğümüz gibi sessizce izleyenler, aslında halkımızın soykırımını onaylamış da oluyorlar. Bunun temel nedeni Önder Apo öncülüğünde gelişen devrimsel çizgiden korkmalarıdır.
Türk devleti ve çeteleri
Erdoğan bu konjonktürel ortamda diz çöktürme konsepti planını AKP-MHP-Ergenekon faşist ittifakı ve El-Kaide artığı çetelerle uygulamak istemiştir. Şimdi Efrîn’de savaştırılan çetelerin hepsi de El-Kaide artıklarıdır. O çetelerin bazıları DAİŞ, bazıları Ehrar-ı El-Şam, bazılarıysa Sultan Murat Tugayı benzeri isimlerle kendilerini örgütlemiştir. Ancak özde hepsinin kökü Selefiliğe dayanıp El- Kaide anlayışı ve zihniyetinden gelmedir. Bu nedenle onlara El-Kaide artığı çeteler demek, daha doğru ve yerinde olacaktır. Bu çetelerin hepsi de para almak için gelip, İslamiyet’i de kullanıp yoldan çıkararak kendilerini örgütlemek istiyor. AKP ile bu çetelerin fikirleri birbirine yakındır, aynı zihniyet yapısından beslenmektedirler. AKP ve MHP, bu El-kaide artıklarıyla ittifak yapmışlardır. Önce Rojava Devrimi’ne saldırarak devrimi boğmak istediler. 2013’te Rojava Devrimi’nin yıl dönümünde El-Nusra çeteleri öncülüğünde, kapsamlı bir saldırı gerçekleştirdiler. Fakat başaramadılar ve bu saldırıların tümü kırıldı. El Nusra başarılı olamayınca, bu sefer DAİŞ adıyla Reqa’dan Tıl Hemis’e kadar her yeri aldılar. Hemen ardından Şengal, sonrasında ise Başûrê Kurdistan’a saldırdılar. Bunların tümü ortak bir konsept olup, Kürt soykırımını esas alan planlardı. 2014’te kendilerince en zayıf halka olarak gördükleri Kobanê’ye saldırdılar. Fakat umdukları gibi olmadı ve DAİŞ Kobanê’de tamamen kırıldı.
24 Temmuz’da kendisi başladı
Bu sefer 24 Temmuz 2015’te AKP’nin kendisi devreye girerek resmen savaş ilan etti. Bu savaş, üç yıldır yoğun bir şekilde, her türden teknik araç, silah ve yol-yöntemle sürüyor. Ancak bu üç yıllık süre içerisinde istediği sonucu alamadı ve T.C faşizmi yenilgiye uğradı. Bunu öylesine söylemiyoruz, hakikati böyledir ve apaçık gözler önündedir. İlk başta psikolojik savaş ve ağır tecrit ile İmralı’ya yöneldiler. Önderliğe geri adım attırarak sonuç almak istediler. Ama bir kez daha Önderliğin direngen tarihsel duruşuyla karşılaşınca boşa çıktılar. Gerillaya karşı her türlü kirli savaş yöntemine baş vurdular. Fakat Türk devleti gerilla karşısında yenilip, kara savaşında kırıma uğradı. Bu sefer savaşa daha fazla maliye ayırıp savaşı, kara savaşından hava savaşına çevirdiler. 2016 sonundan şimdiye kadar gerillaya karşı yürütülen savaş hava savaşı olup, tamamen tekniğe dayalıdır.
Zırhlıya hapsolan T.C’dir
İşgalci T.C devletinin hava savaşıyla yapmaya çalıştığı şey kaybettiği bu savaşı geri kazanma çabasıdır. Peki sonuç alabildiler mi? İşte gözler önündedir; herkesin de gördüğü gibi şu anda Kürdistan’ın her yerinde eylemsellik halinde olan gerilla gerçeği var. Tüm eyaletlerimizde gerilla sistemimiz işler haldedir. Ancak teknik olmadan bir adım atamayan, karadan ilerleyemeyen, gerilla ile karşılaştığında en tahkim edilmiş mevzilerini bırakıp kaçan, parayla satın alınmış paramiliter güçlerle çeteleri kullanma derekesine düşen, kalekollarla zırhlı araçlara hapsolan T.C devletidir.
İstediği sonucu alamadı
Düşman sadece gerillaya değil, Kürt siyasetine karşı da soykırımcı faşist uygulamalar geliştirdi. Belediyelere kayyum atayıp binlerce insanımızı tutuklayarak, parlamenterleri, parti eşbaşkanlarını hapse koyarak halkımızı teslim almak istediler. Fakat tüm bunlara rağmen halkımız teslim olmak şurada kalsın bu faşizme karşı sürekli bir direniş halindeydi. Halkımız üzerinde, 1980’ler gibi faşist baskı ve zulüm uyguladılar. 24 Haziran’da herkesçe görüldü ki, zulüm ve baskı Kürt halkına geri adım attıramamış, Kürdistan’da istediği sonucu alamamıştır. Düşmanın şu anda Bakurê Kurdistan’da yürüttüğü savaş, bir tıkanmayı yaşıyor. Bu yüzden Rojava’ya ve Başûr’a saldırmayı gündemine koyuyor. Xakûrkê’de bir hattan gelip Lêlikan’a girdi. Düşman daha da ilerleyebileceğini sanıyor ama Lêlikan’ın arka tarafında Xakûrkê alanı gerillanın elindedir. Ondan sonra Barzan bölgesi, Govendê, Tepê Xwedê, Zap’taki Koordine Tepesi gibi yerlerde, bazı adımlar atmış ama bir yıldan fazladır buna karşı amansız bir direniş sergilenmektedir. Düşman her gün darbe yemekte, kayıplar vermektedir.
Soykırımı boşa çıkarmak için birlik
Başûr’daki halkımız da bu işgale tepki vermekte, direnmektedir. Ancak Başûr’daki kimi güçler bu işgali normal görüyor, hatta sessiz kalarak aslında bir yerde Türk devletine yardımcı oluyorlar. Bu güçlerin, Türk devletiyle ilişkilerini biliyoruz. AKP-MHP ve El- Kaide artıklarının birinci hedefi PKK’dir. Ancak hedefleri sadece PKK değildir ve bu bilinmelidir. Öncelikle PKK’ye darbe vurmayı, sonra halkımızın Bakur’daki kazanımlarını ve Rojava Kurdistan’daki devrimini, ondan sonra da Başûrê Kurdistan’da ilk önce dağda, ondan sonra da şehirlerde tüm Kürt kazanımlarını tasfiye etmeyi, Kerkük’ü Kürdistan’dan ayırmayı, Başûr’daki mevcut statüyü ortadan kaldırmayı hedefliyorlar. Düşmanın hedefi tüm Kürt kazanımları, bütün Kürdistan ve bütün Kürtlerdir. Bunda iyi-kötü ayrımı, Bakur-Başûr farkı gözetilmiyor. Hiç kimse kendi dar çıkarları için ne kendini ne de halkımızı kandırmalıdır. Kürt soykırımını boşa çıkarıp halkımızın kazanımlarını garantilemenin yolu ulusal birliği geliştirmektir. Ulusal birlik sadece kimi parti ve örgütlerin çıkarları için değil, tüm Kürtlerin ortak ihtiyacı olduğu için elzem ve gereklidir. Fakat bazı kişiler nedense, bunu görmüyor ya da görmezlikten geliyorlar. Kürdistan’da yürütülen vahşeti, soykırım uygulamalarını görmeyen, ulusal birliğe gelmeyerek bunun gereğini yerine getirmeyenler elbet tarihe hesap vereceklerdir. Biz inanıyoruz ki, Kürdistan’da siyaset yapan bütün güçler, Kürdistan halklarının önündeki bu tehlikeyi görür, Türk devletinin bu işgal girişimine karşı birliğini sağlar ve gereken tavrı ortaya koyar.
Nihai zafere gideceğiz
Biz PKK ve Kürdistan Özgürlük Gerillaları olarak, bu savaşın dinamik gücüyüz. Bizim için en büyük güç ve moral kaynağı Önder Apo’nun ideolojisi ve mücadele felsefesidir. Dünyada, Ortadoğu’da ve Kürdistan’da şimdiye değin yaşanan tüm gelişmeler, Önderliğimizin tüm perspektif, analiz ve ön görülerini doğruladı. Kürdistan Özgürlük Gerillası olarak 34 yıllık silahlı mücadele tecrübemiz var. İdeolojik grup dönemiyle birlikte 45 yıllık mücadele pratiğine ve tecrübesine sahibiz. Bu zengin tecrübeler ışığında Önderlik felsefesinin ve mücadele tarzının doğru uygulanması bizi nihai zafere götürecektir.
Stratejik bir dönemden geçiliyor
Yeni dönemde gerilla savaşını daha fazla devrimci halk savaşı çizgisine dönüştüreceğiz. Şu an içinde bulunduğumuz dönem stratejik öneme sahiptir ve daha fazla fedakarlığı gerektirmektedir. Devrim halkların eseridir, denir. Kürt gençleri bu tarihsel süreçte, sadece kendi evinde oturup karnını doyuran, günü birlik yaşayan, sıradan gençlerden olmamalıdır. Kürt gençleri toplumsal olmalı, halkının geleceğini düşünen ve özgür yarınların nasıl yaratılacağı üzerine yoğunlaşıp, bununla uğraşan bir konumda olmalı. Zamanını boş geçirmemesi, çalışmalara dahil olması ve gerillaya katılması gerekmektedir. Ya sivil öz savunma çalışmalarına katılması, ya toplumsal alan çalışmalarına ya da Kürdistan Özgürlük Gerillasına katılması gerekiyor.
Gelin, zafer halayına katılın
15 Ağustos Atılımının 34’üncü yıldönümünde, tüm Kürt gençlerine çağrıda bulunuyoruz. Tüm bölgenin ve diğer halkların gençliğine sesleniyoruz: Gelin, saflara katılın! Gelin, zafer halayına katılın. Bu yürüyüş, özgürlük halayıdır. Gelin, hep birlikte halkların özgürlüğünü ve demokrasisini yaratalım. Zalimlere, faşizme ve diktatörlere karşı, halkların iradesiyle gereken cevabı verelim. Eğer herkes bu şekilde sürece sorumlulukla yaklaşırsa, katılması gereken katılıp, alanında işini yapması gereken işini yaparsa ve özellikle Kürdistan savunma gücü profesyonel bir şekilde Kürdistan’ın tüm parçalarında istenilen tarzda öncülük yaparsa, zafer halkımızın ve tüm halkların olacaktır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika